İnsanoğlu merakı sayesinde ilk çağdan günümüze değin her alanda keşfetme, yönetme ve doğayı kendine göre dizayn etmeyi başarmıştır. Bu çerçevede verdiği mücadele, elde ettiği tüm kazanım ve bilgilenme süreçleri, tarihsel gelişim evrelerinin oluşmasını da sağlamıştır.
Elde edilen bilgiler bir sonraki kuşaklara aktarılarak sürekli gelişmesi sağlanmış ve bu yolla evrensel bilgi mirasına dönüşerek tüm insanlığın ortak değerleri olmuşlardır.
İnsanoğlu yaptığı bilimsel çalışma, coğrafik keşifler, buluşlar, sanat, ekonomi ve üretim alanlarında önemli gelişmeler sağlamışlardır. Daha önce ölümcül olan birçok hastalık, tıp alanında yapılan çalışmalar sayesinde ortadan kaldırdığı gibi, teknolojik buluşlar sayesinde yaşadığı dünyanın dışında diğer gezegenleri de keşfederek bazılarına gitmeyi de başarmışlardır.
Tüm bunlardan yola çıkarak iş dünyasında, sosyal veya idari yönetimde dikkat edilmesi gereken can alıcı noktalara kısaca değinelim.
Ölçmenin ve değerlendirmenin çok önemli olduğunu biliriz, ama bazen bunun nasıl gerçekleştirileceğini ya da gerçekte neyi ölçtüğümüzü bilemeyiz. Bunun sonucu olarak ta ortaya memnun olmayacağımız sonuçlar çıkar.
Bu duruma bir örnek vermem gerekirse okuduğum bir kitapta rastladığım (Marcus Buchingham,Curt Coffman) ibret verici bir öyküyle anlatmak istiyorum.
Ekim 1707’ de, karanlık sisli bir gecede, Büyük Britanya donanması neredeyse bütün gemilerini kaybetti. Ortada bir deniz savaşı yoktu. Amiral Cowdisley Shovell Atlas Okyanusu’ndaki konumunu yanlış hesaplamıştı: Amiral gemisi İngiltere’nin güneybatı sahili açıklarındaki Scilly Adalarına çarptı. Körlemesine onu izleyen donanmanın geri kalanı bir biri ardına karaya oturup kayalıklara yığıldı. Dört savaş gemisi ve 2000 kişi kaybedildi. Enlem ve boylam kavramları M.Ö.1. yüzyıldan beri vardı. Ama 1700 yılına gelindiğinde hala boylamı tam olarak ölçmenin bir yolu bulunamamıştı. Hiç kimse ne kadar doğuya ya da batıya gittiğini bilmiyordu. Geminin kenarından aşağıya bir çubuk sarkıtıp geminin baş tarafından kıç tarafına yüzmesinin ne kadar bir zaman aldığını hesaplayarak tahmin etmek zorunda kalıyorlardı. Böylesine kaba hesaplara güvenmek zorunda kaldığı için bu felaket yaşanmıştı.
Felakete yol açan, amiralin bilgisizliği değil, büyük önem taşıdığını bildiği bir şeyi –boylamı – ölçememesiydi.
Benzer bir durum günümüz iş dünyasında yaşanıyor. Pek çok şirket yetenekli yöneticileri bulmanın ve elinde tutabilmenin hayati bir öneme sahip olduğunu bilse de, şirketler bunu etkili bir şekilde yapıp yapmadıklarını ölçememeleri şirketler açısından çok önemli tehlikelerin yaşanmasına neden olur.
Bu nedenle bir yönetim, içinde var olan çalışanlarının tüm özelliklerini, iyi, güçlü ve zayıf yönlerini bunları, nerede nasıl ve ne zaman kullanacağını çok iyi bilmek zorundadır.
Özetle iyi bir yöneticinin yapmaması gerekeni gene kısadan hisse şeklinde bir hikâyeyle bitirelim.
Yüzemeyen bir hayvan olduğunu gayet iyi bilen akrep, bir gün nehrin öte yanına geçmek zorunda kalır. Ne yapacağını düşünürken suyun yanındaki kurbağayı görüp yanaşır. Kurbağa korkudan hemen uzaklaşır. Akrep kurbağayı sakinleştirir ve sorar:
“Kurbağa kardeş; karşıya geçmem gerek. Beni sırtında taşır mısın?”
Kurbağa büyüyen gözleriyle cevap verir.
“Olmaz. Beni sokup öldürürsün!”
“Olur, mu?” der akrep. “O zaman ben de boğulur, ölürüm”.
Kurbağa ikna olur. Akrebi sırtına alır, yüzmeye başlar. Yolun yarısında ensesinde bir sızı hisseder. Vücudu birden buz keser. Kolları, ayakları hissizleşir. Beraber dibini boylayacakları suya batarken kurbağa akrebe sorar:
“Hani sokmayacaktın?”
Akrep mahsun, mahçup, çaresiz cevap verir:
“Ne yaparsın; ben akrebim, huyum bu.“
İyi yöneticiler kurbağanın unuttuğu şeyi unutmazlar. Akrep gibi bir bireyin kendine özgü bir doğası olduğunu akıllarından çıkarmazlar. Herkesin kendine has özelliklere sahip olduğunu bilirler. Farklılıklarından yakınıp törpülemeye çalışmazlar. Aksine bundan yararlanırlar. Her insanın daha fazla kendisi olabilmesi için uğraşırlar.